20 Kasım 2015 Cuma

53 - YİTİK BİR AŞKIN GÖLGESİNDE



ÖZGÜN ADI: Siya Evînê
           230 Sayfa
 BASKI:  18. Baskı
            Ekim  2007
YAYIN EVİ:  :  İthaki Yayınları

Kitabın önsözünü büyük yazarlarımızdan Yaşar KEMAL yazmış. Bir yerde diyor ki “çünkü dillerin özelliği, romanın, şiirin biçimini, yapısını, dahası da içeriğini bile tayin eder.” Biraz düşününce ne kadar doğru olduğunu kavrıyor insan. Kürtçe edebiyatı düşününce ağırlıklı olarak kavuşamayan aşklar, savaş, var olma mücadelesi ve kavga içerir. Destanlara bakarsan onlar da kavuşamayan aşkları anlatır, günlük hayat bile aslında savaş kıvamındadır. Ne kadar yok
öyle bir şey dense de gerçekte öyledir J))
Kitabın konusu: Memduh Selim Bey’in hayatını anlatıyor. Ölüm döşeğindeki Memduh Selim Bey ile başlayıp, yine ölüm döşeğindeki Memduh Selim Bey ile bitiyor. Hep yanlış tercihler nedeniyle kavuşulamayan bir aşk ve bağımsızlık mücadelesini bir arada işlemiş roman.
Aşık olduğu; adına Ahu dediği Çerkez güzeli Feriha’ya aşkı o kadar büyük ki evliliğini erteleyip gittiği Ağrı isyanında döndüğünde bir Arapla evlendirildiğini duyunca bir daha ne evlenir ne de mutlu olabilir.  Memduh Selim Bey ömrünün son günlerinde arkadaşlarının ısrarıyla evlenir ve Feriha’nın kocasının öldüğünü öğrendiğinde ikinci kez dünyası yıkılır.
Cumhuriyet kurulduğu dönemlerde sürgüne gönderilen Memduh Selim Bey ömrünün sonuna kadar sürgünde kalır. Hayatı hep mücadeleyle geçer. Büyük umutlarla bağlandığı aşkı ve Ağrı isyanında hüsrana uğrar.
Memduh Selim Bey tam bir kitap kurdu. Çok okuyan ve her zaman politik bir mücadelenin içinde yer alan birisi. Ne aşkını kaybettiği zaman ne de halkının bağımsızlığını kazanabilme umudunu yitirdiği zaman çalışmalarını azaltsa da asla tamamen koyvermeyen, kararlı bir insan.
Binevşa Nar’in ile Cembeliyê Hekarê adlı bir destandan bahsediyordu sonunda konusunu öğrendim. Konusu şöyle: Karacadağ Mîri Dewreş Bey,amcasının kızı olan Binefş’e aşık olur. Dewreş, amcası Fariz Bey’den kızını kendisine vermesini ister. Ancak Fariz Bey, Binefş’in ve 7 oğlunun istememesi üzerine Dewrêş Bey’e kızını vermez. Aile Dewrêş Bey’in zulmünden korktuğu için Karacadağ’ dan göç ederek Hakkari Mîri Cembelî’nin himayesindeki topraklara göç eder. Bunun üzerine Dewreş Bey, süvarilerini Fariz Bey’in üzerine sürerek 7 oğlunu yolda öldürtür. Binefş’in ailesinde bunlar yaşanırken, Mîrliğinin gücünü temsil eden, Arilerin de kullandığı çift başlı kartal figürünün bulunduğu kasrında Hakkari Miri Cembelî evlenme kararı alır. Buna dayanamayarak intihara kalkışan karısı Zelal ise çıldırır.

Savaşa çıktığı sırada çeşme başında karşılaşan Cembelî ile Binefş birbirine aşık olur. Gelen seslerden irkilen aşıklar birbirinden uzaklaştıkları esnada Binefş’in elindeki mendil Cembelî’nin, Cembelî’nin elindeki değnek ise Binefş’te kalır. Cembelî ölümüne kadar sakladığı mendile her baktığında Binefş’i, Binefş’te her zaman yanından eksik etmediği değneğe bakarak Cembelî’yi hatırlar. Binefş’i tanımayan, kimin kızı olduğunu bilmeyen, Cembelî, yardımcısı olan Omo’yu yollara sürer. Omo, Binefş’in yaşadığı topraklara gider. Sorup soruşturur. Nihayet bir çobanın da yardımıyla Binefş’i görüp Mîr’inin selamlarını söyleyerek geri döner. Bunun üzerine Cembelî, himayesindeki bilgelerden Remildar ile birlikte Fariz Bey’in konağına giderek, kızını ister.
Sözün kesilmesinin ardından Fariz Bey, Cembelî’ye hançer hediye eder. Kasra dönen Cembelî ve ahalisi davul zurna eşliğinde düğün hazırlıklarına başlarken, gelişmelerden haberdar olan Dewrêş Bey, süvarilerini toplayıp amcasının konağını basar. Amcasının kellesini koparan Dewrêş Bey, Binefş’i kaçırarak onunla zorla evlenir.Olanlardan habersiz olan Cembelî, aşkına ulaşmanın sevinciyle davul zurna eşliğinde eğlenirken ansızın içeri giren Omo, kötü haberi verir.
Neye uğradığına şaşıran Cembelî, aşkını bulma umuduyla Mîrliğini de Omo’ya bırakıp aç susuz yollara düşer. Yıllarca çobanlık yapan ve "aşk çobanı" olan Cembelî bir gün, Remildar ile karşılaşır. İhtiyarlayan ve gözleri artık görmeyen Remildar sesinden tanıdığı Cembelî’ye olup bitenleri anlatır. Bir kez daha bilgeliğini gösteren Remildar, Cembelî’ye Dewrêş Bey’in konağında bir uşak olarak çalıştığı taktirde Binefş’i görebileceğini söyler.
Dewrêş Bey’in konağına giderek çalışmaya başlayan Cembelî, elinde kavalıyla keder dolu bir türkü çalmaya başlar. Türküsünün sesiyle uyuyan Cembelî’yi Binefş uyandırır. Binefş’i gören Cembelî yıllarca özlemini çektiği aşkına ulaşmanın heyecanıyla ona sarılır. Kendisine sarılanı tanımayan Binefş, Cembelî’nin üzerindeki hançeri alarak göğsüne saplar. Elindeki kanlı hançere bakan Binefş, babası Fariz Bey’in Cembelî’ye hediye ettiği hançeri tanır. Cembelî’nin hançer darbesiyle ölmesine dayanamayan Binefş, aynı hançerle yaşamına son verir.
Kitaptaki aşk hikayesi de bu destandaki kadar hüzünlüydü.

Yazım dili o kadar sade, akıcı ve usta idi ki kitabı bir oturuşta bitirmeden elinden bırakamadım. Daha önce de Kader Kuyusu ve Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık adlı kitaplarını okuduğum Memed UZUN yine aynı tarzda yazmış. İnsanı sıkmadan, yormadan hem mesajını vermiş hem de çok güzel bir roman ortaya çıkarmış. Aynı zamanda bir sürü bir sürü tarihi bilgi de vermiş.

ü Vatan.
Kara bahtlı vatan. Sahipsiz vatan, yıkık, viran. Yanmış yıkılmış. Cahil ve mazlum. Parçalanmış, bölünmüş vatan. Gözyaşı, kan, yas. Art arda dizilmiş dar ağaçları. Cezaevleri, zindanlar.
Vatan.      S 55

ü Vicdan; sıcacık, yumuşacık bir sözcük. Altın gibi, yüksek değerde bir sözcük. Herkesin kayıtsız, şartsız saygı duyduğu bir sözcük. Ama nerede? Ama dünya tank, top, para ve petrol sesiyle kuşatılmışsa, kötülük seyirliğine dönmüşse, hayat gaddar, yıkıcı bir tuzağa dönmüşse, o zaman nerede vicdan olur ki? İki yüzlülüğün, sahtekarlığın, suç ve ithamın en değerli şeyler olduğu ve öbür yanda kardeşlik, yardımseverlik ve insanlığın yıkılmış, sessiz mezarlar altında karalar bağladığı bir dünyada, İnsanlar o sihirli vicdanı nerede bulacaklar?     S 68

ü Vicdan; güzel, ama kadim kitapların sararmış sayfaları arasında unutulmuş bir hikaye.      S 68

ü Öyle kısacık anlar vardır ki, bir yaşanmışlığı bir anda altüst edebilirler.    S 176

ü Kuşkusuz durumumuzu biliyorsunuz. Ama anladığınızdan kuşkuluyum. Gerçekten, gerçekten anlayabilir misiniz? Siz de biliyorsunuz ki bilmek başka şeydir, anlamak başka. Anlamak, bilmekten de kötü. Beter. Bazı şeyler vardır ki, anlayabilmek için yaşamak gerekir...    S 182

ü Hayat! Garip hayat, binbir yüzlü hayat!...     S 194


ü Ama şimdi, ömrünün sonbaharında iyice biliyor ki, hayat ne güzel bir manzara, ne de sonsuz bir neşedir. Biliyor ki yirminci yüzyıldaki hayatın karşısında her zaman tuzaklar vardır… Hattâ hayatın kendisi bile tuzak olabilir.   S 204

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder