ÖZGÜN ADI: The Prostitution Papers
127 Sayfa
BASKI: 2. Baskı
Ocak 1996
YAYIN EVİ: Payel Yayınları
Abd’li yazar bir heykeltıraş ve İngiliz edebiyatı bölümünden
de mezun. 1964 yılında doktorasını yaptığı sırada “Kadın Özgürlüğü” hareketiyle tanışıyor ve sonrasında “Dünya
Kadınlarının Özgürlüğü Hareketi” nin önde gelen liderlerinden biri oluyor. Bu
alanda daha önce de cinsel politika
adlı bir kitap yazmış.
Kitap iki kadının hayatını anlatan iki bölüm ve yazarla
yardımcısının anlatımlarının olduğu iki bölüm olmak üzere
toplam dört bölümden oluşuyor.
toplam dört bölümden oluşuyor.
Kadınlardan biri üniversite mezunu ve anlatımları “Fahişe”
adlı daha önce okuduğum kitapla paralel ve işin birçok yönünü düzgün bir
şekilde ele alabilen kıvrak bir dili var. Diğer kadın lise mezunu ve bir rahibe
okulundan çıkar çıkmaz hayatında ilk defa yalnız kalınca sudan çıkmış balığa
dönen ve daha olayları çok da kavrayamadan kendini sokakta bulmuş birisi.
Yazar yaptığı hiçbir işten kitabın kendisini etkilediği
kadar etkilenmediğini ve uzun süre de etkisinden kurtulamadığını anlatırken
yazım sürecinin zor ve çetrefil yönlerini de aktarmış.
Kitap araştırma kitabı olmasına rağmen anlatımı pek sıkmadı
beni. Daha çok roman havasındaydı ve çevirisi de güzeldi. Kitabı okurken tekrar
okumak ya da acaba bunu mu demek istedi diyip düşünmek zorunda kalmadım. Bu
belki de ara ara buna benzer ya da kadınları ve feminizmi anlatan yayınları
okumamdan kaynaklandı bilemiyorum.
Kitap 1973 yılında yazılmış ve 1975 yılında ilk Türkçe
baskısı yapılmış, yani eski bir kitap ama aynı konularda yazılan yeni
kaynaklara da bakınca kadınlar hakkında özellikle yoksul, dışlanmış yada
ötekileştirilmiş olanların hayatlarında hiçbir düzelme olmadığı aynı sefaletin
( her yönden sefil bir hayat ) devam ettiğini görmek beni çok şaşırttı
açıkçası.
Bir yandan feminist hareketin bunca ilerlemesi, en azından
toplumun daha geniş kemsine ulaşabilmesi ve sorunları için bazı farkındalıkları
geliştirmesi bakımından daha fazla olanaklara sahip olması, diğer yandan
gelişen iletişim araçlarını göz önünde bulundurunca işin sadece
ötekileştirilmeyenler ya da tolumun genel geçer ahlak kurallarının dışına
düşmemiş olanlarla sınırlı olduğunu, diğerlerineyse ulaşmanın yanında bile
geçmediğini görmek insanı hem şaşırtıyor hem de üzüyor.
♥ Gerçekten
de, yeni bir şey söylüyorsak, bunu yeni biçimlerde söylememizin gerekliliğine
inanıyorum. S26
♥ Saygın,
düşünsel ya da sanatsal anlatım araçları egemenlerin elinde olunca, güçsüzlerin yapabileceği tek şey konuşmakla
yetinmek oluyor. S26
♥ Aslında, bu
eylem içinde bizi birbirimize çeken ve eşsiz kılan şey bu ayrımdır, sınıf,
renk, yaşama alanı ve deneyimlerimizin çeşitliliklerindeki ayrımı kabul
etmemizdir.
Birilerini sevmek, onları tanımak istemektir. Birbirimizi
öğrenip tanıdığımız ölçüde, bugüne değin bizleri ayırmak için kullanılmış
binlerce ayrımı algılayabilir, giderek kendi düşsel yaşamımızla
kaynaştırabiliriz. Böylelikle, dört bucaktaki kadınların deneyimi, hepimizin
ortak malı olur, hepimize aktarılan bir miras olur ve bu erkekler dünyasında
kadın olmanın ne demek olduğunu iyice anlarız. S29
♥ Orospulukla zevcelik arasındaki ayrım, zevceye tanınan
güvenlik duygusudur. S39
♥ Zorunlu evlilik ve zorunlu aile düzeni sürdükçe,
fahişelik de olacaktır. S41
♥ İşi bırakmanı
isteyen erkek sana kendi malı gözüyle bakar; bu davranışıyla seni para gibi
elden ele dolaşan bir mal olmaktan çıkarıp, bir çeşit gayrimenkul mala
dönüştürür. S49
♥ Bunlar, kadını kurban eden kurumları değil, kurbanın
kendisini suçlarlar. S66
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder