14 Eylül 2015 Pazartesi

45 - SOKAK KADINLARI




ÖZGÜN ADI: The Prostitution Papers
           127 Sayfa
 BASKI: 2. Baskı
          Ocak 1996
 YAYIN EVİ:  Payel Yayınları


Abd’li yazar bir heykeltıraş ve İngiliz edebiyatı bölümünden de mezun. 1964 yılında doktorasını yaptığı sırada “Kadın Özgürlüğü”  hareketiyle tanışıyor ve sonrasında “Dünya Kadınlarının Özgürlüğü Hareketi” nin önde gelen liderlerinden biri oluyor. Bu alanda daha önce de cinsel politika adlı bir kitap yazmış.
Kitap iki kadının hayatını anlatan iki bölüm ve yazarla yardımcısının anlatımlarının olduğu iki bölüm olmak üzere
toplam dört bölümden oluşuyor.
Kadınlardan biri üniversite mezunu ve anlatımları “Fahişe” adlı daha önce okuduğum kitapla paralel ve işin birçok yönünü düzgün bir şekilde ele alabilen kıvrak bir dili var. Diğer kadın lise mezunu ve bir rahibe okulundan çıkar çıkmaz hayatında ilk defa yalnız kalınca sudan çıkmış balığa dönen ve daha olayları çok da kavrayamadan kendini sokakta bulmuş birisi.
Yazar yaptığı hiçbir işten kitabın kendisini etkilediği kadar etkilenmediğini ve uzun süre de etkisinden kurtulamadığını anlatırken yazım sürecinin zor ve çetrefil yönlerini de aktarmış.
Kitap araştırma kitabı olmasına rağmen anlatımı pek sıkmadı beni. Daha çok roman havasındaydı ve çevirisi de güzeldi. Kitabı okurken tekrar okumak ya da acaba bunu mu demek istedi diyip düşünmek zorunda kalmadım. Bu belki de ara ara buna benzer ya da kadınları ve feminizmi anlatan yayınları okumamdan kaynaklandı bilemiyorum.
Kitap 1973 yılında yazılmış ve 1975 yılında ilk Türkçe baskısı yapılmış, yani eski bir kitap ama aynı konularda yazılan yeni kaynaklara da bakınca kadınlar hakkında özellikle yoksul, dışlanmış yada ötekileştirilmiş olanların hayatlarında hiçbir düzelme olmadığı aynı sefaletin ( her yönden sefil bir hayat ) devam ettiğini görmek beni çok şaşırttı açıkçası.
Bir yandan feminist hareketin bunca ilerlemesi, en azından toplumun daha geniş kemsine ulaşabilmesi ve sorunları için bazı farkındalıkları geliştirmesi bakımından daha fazla olanaklara sahip olması, diğer yandan gelişen iletişim araçlarını göz önünde bulundurunca işin sadece ötekileştirilmeyenler ya da tolumun genel geçer ahlak kurallarının dışına düşmemiş olanlarla sınırlı olduğunu, diğerlerineyse ulaşmanın yanında bile geçmediğini görmek insanı hem şaşırtıyor hem de üzüyor.

♥  Gerçekten de, yeni bir şey söylüyorsak, bunu yeni biçimlerde söylememizin gerekliliğine inanıyorum.      S26

 Saygın, düşünsel ya da sanatsal anlatım araçları egemenlerin elinde olunca, güçsüzlerin yapabileceği tek şey konuşmakla yetinmek oluyor.      S26
  Aslında, bu eylem içinde bizi birbirimize çeken ve eşsiz kılan şey bu ayrımdır, sınıf, renk, yaşama alanı ve deneyimlerimizin çeşitliliklerindeki ayrımı kabul etmemizdir.
            Birilerini sevmek, onları tanımak istemektir. Birbirimizi öğrenip tanıdığımız ölçüde, bugüne değin bizleri ayırmak için kullanılmış binlerce ayrımı algılayabilir, giderek kendi düşsel yaşamımızla kaynaştırabiliriz. Böylelikle, dört bucaktaki kadınların deneyimi, hepimizin ortak malı olur, hepimize aktarılan bir miras olur ve bu erkekler dünyasında kadın olmanın ne demek olduğunu iyice anlarız.      S29
Orospulukla zevcelik arasındaki ayrım, zevceye tanınan güvenlik duygusudur.      S39
Zorunlu evlilik ve zorunlu aile düzeni sürdükçe, fahişelik de olacaktır.      S41
 İşi bırakmanı isteyen erkek sana kendi malı gözüyle bakar; bu davranışıyla seni para gibi elden ele dolaşan bir mal olmaktan çıkarıp, bir çeşit gayrimenkul mala dönüştürür.     S49
Bunlar, kadını kurban eden kurumları değil, kurbanın kendisini suçlarlar.      S66

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder