ÖZGÜN ADI: Junosat Marxa
615 sayfa
BASKI: Ekim 2004
5. Baskı
YAYIN EVİ: Evrensel Basım Yayın
ÇEVİREN: Nurşen ÖZKAN
Bir süredir kitap okuyamıyorum. İşyerimde yoğun bir iş tempomuz başladı ve havalar da bir açıp bir kapanınca okuduklarımı anlamamak gibi bir problemle uğraşmak zorunda kaldım. Bir de hem Atatürk'ü hem de Marx'ı tarihi döneminin olaylarıyla anlatan iki kitabı birden okuma gafletine düştüm. Her ikisinde de çok fazla yer ve kişi adları geçiyor. İki kitabı aynı zamanda okuyabilen benim nevrim döndü resmen. Şunu çok iyi anladım ki aynı türden kitapları beraber okumamak gerekiyor. Hep farklı türlerde kitapları aynı zamanda okumak gerekiyormuş.
Umarım etkinliği yetiştiririm.
Gelelim kitabımıza.
Kitap Marx'ın hayatını lise yıllarından anlatmaya başlamış ve bu ciltte 26 yaşına kadar ki dönem anlatılmış. Çoğunlukla dönemin toplumsal ve siyasi olaylarını anlatıyor. zaten arka kapakta da yazdığına göre diyaloglar bile tarihi belgelere dayanıyormuş. Sağlam bir çalışma olduğu il sayfalarda göze çarpıyor. Tarih çok titiz bir şekilde araştırılmış ve işlenmiş.
Avukat bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olan Marx babasının gözbebeği. Babası bütün ümidinin kendisinde olduğunu her fırsatta hissettiriyor ve eğitimine özen gösteriyor. Diğer erkek kardeşlerinden biri hasta diğeri de zayıf karakterli. Yahudi olan baba çalışabilmek ve eğitimde sıkıntı çekmemek için vaftiz oluyor. Babanın dinle alakası yok ama anne dindar bir kadın.
Okuldaki öğretmenleri her zaman Marx'tan şikayetçiler fakat zeki ve farklı bir çocuk olduğunu da gizlemiyorlar. Bu durumu üniversitede de devam eden Marx'ın babası üniversite bitmeden öldüğü için ekonomik sıkıntılar çekiyor. Komşularının kızıyla okul bittikten sonra evleniyor ve siyasi nedenlerle Almanya'dan ayrılıp Paris'e yerleşmek zorunda kalıyor.
Friedrich Engels ile daha Almanyada iken editörlüğünü yaptığı gazete sayesinde tanışıyor. Engels bir fabrikanın ortağı ve askere gidip dönene kadar işçilerle pek ilgisi yok. Johann Engels'in fabrikasında uzun süre çalışıyor ve Engels Johann sözünü sakınmadığı için onu seviyor.
Marx'ın üniversitede okurken kabul edildiği doktorlar kulübünde düşüncelerinde netleşme ve olgunlaşma dönemi başlıyor. Bu dönem Paris'te işçilerle görüşmeye başladığı zaman doruk noktasına ulaşıyor.
Hem Marx'ın hem de Engels'in işçilerle ilişkilerinde etkili olan kişi Johann Stock kitapta bayağı bir yer almış. Aslında bu cilt Johann'ın hayatını anlatıyor. Eğitimsiz fakat okuma yazma bilen Stock birçok küçük devrimci gruba giriyor ve siyasi konularda birikimli birisi olarak sık sık işçilere propaganda yapıp yaşadıkları hayatı sorgulamaları için çaba gösteren çalışkan bir insan. Ölene kadar hiç bir zaman mücadeleden kaçmayan Stock; bir grev esnasında greve destek vermeyen bir makinisti ikna etmeye çalışırken makinist onu trenle ezerek öldürüyor.
Kitap sık sık Avrupadaki sosyal ve siyasal yaşamı ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Fakat bazan konular bitti artık karşıma çıkmaz dediğim anda yine karşıma çıkıyordu ve ara sıra karıştırmama neden oluyordu. Aynı dönem hem Marx hem Engels hem de Johann'ın anlatıldığı değişik bölümlerde karşıma çıktı.
Kadının genel anlamda rolü çocuk doğurup ve ev işlerini yapmak. Bir kadın ekonomisinden ne kadar iyi anlarsa o kadar iyi bir kadındır anlayışı hakim. Bizdeki gibi başlık parası almıyorlar ama evlenen kıza çeyiz diye para veriyorlar. Ne kadar çok parası olursa o kadar iyi bir koca bulabiliyor kadın. Yani baba damada al sana para bir an önce kızımı al götür bu evden diyor gibi bir durumları var. Bir ara bir bölümde zengin bir kız bir askere aşık ve asker kıza diyor ki: "baban seni bana, şerefli subaya, bir ganimet olarak verecek" ( sayfa 49 ) ve adam bu konuşmayı kıza olan aşkını anlatırken söylüyor. Bu söylenenler de kızı mutlu ediyor. Ganimet olarak birisine verilmek bir insanı mutlu edebilir mi diye düşününce işin içinden çıkamadım doğrusu. Bu ne kadar sakat bir zihniyet böyle. Keşke sakat olan bir tek bu zihniyet olsaydı çok fazla sakatlık var o dönemin Avrupasında. Anlatmakla bitmez anca okunur dermişim :)
Sık sık felsefi konularda tartışmalar yapılıyor ve anlaşılmayacak bir dil pek kullanılmamış. Bu tartışmalar çok da güzel oluyor aslında. İnsanlara seviyeli tartışmanın nasıl olacağını da göstermek adına gayet yararlı.
Çünkü yapılan tüm felsefelere rağmen bir çok insanın saçları günlük yaşamın gailelerinden dolayı ağarıyor. Sayfa 177
Hiçbir şey olmayan yerde kral da haklarını kaybeder. Sayfa 293
Sen de biliyorsun ki, sana bir çok kez ispatladığım gibi, dini bile eleştirirken, biz, politik koşulları eleştirmek zorundayız. Sayfa 446
Din, boş gökyüzünde değil, yeryüzünde karnını doyuruyor. Sayfa 451
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder