ÖZGÜN ADI: Le Monde d’Hannah
243 Sayfa
BASKI: Haziran 2013 2. BASKI
YAYINEVİ: Everest Yayınları
BASKI: Haziran 2013 2. BASKI
YAYINEVİ: Everest Yayınları
Kitap ikinci dünya savaşı
sırasında Fransa’da yaşayan bir Yahudi ailenin dramını anlatıyor. Klasik bir
hayat hikâyesi. Diğer ikinci dünya savaşını anlatan kitaplardan farkı; bu sefer
Almanlar değil de Yahudileri ölüm kamplarına gönderen ve buna sessiz kalan
Fransızlar eleştiriliyor. Bir ara Hannah savaşla ilgili eleştirilerini ifade
ederken suçlu sadece Almanlar değil, Fransa’da ölüm kamplarına gönderilenler
alman askerleriyle hiç karşılaşmadı hep Fransız polisi ( ya da askeri ) bu işi
gerçekleştirdi diyordu. İnsan biraz mantıklı düşününce bu eleştirinin ne kadar
doğru olduğunu fark ediyor. Belki bu çılgınlığı Almanlar başlattı ama diğer
ülkeler de büyük bir hevesle çanak tuttu bu yapılana, ta ki işin ucu
kendilerine değip canlarını acıtmaya ve kendilerini de bu suça ortak noktasına
getirene kadar.
Kitap daha çok
iç hesaplaşmalar ve kendi psikolojik sorunlarıyla baş etmeye çalışan Hannah’ın
çevresinde gelişiyor. Küçüklüğünde de
içe kapanık olan ve savaştan sonra annesiyle yalnız kalan Hannah ilişkilerinde
de başarılı olamıyor. Çocukluk arkadaşı Suzon’un babasının kendi babasının
kampa gönderildiği olayları işi nedeniyle önceden bildiğini ve sessiz kaldığını
öğrendikten sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve Suzon’la da ilişkilerini
kesiyor. Bu durumla uzun süre mücadele etmek zorunda kalıyor. Çünkü Suzon onu
hep koruyan ablalık yapan birisi, bu olayla sadece arkadaşını değil ablasını da
kaybettiğini fark ediyor. Kitabın sonunda çok güzel bir sürprizle karşılaşıyor.
Bu kadar ipucu yeter gerisi kitapta.
Beharlar, onlarsız bir
hayatın düzenlenmekte olduğu, fotoğraftan yavaşça çıkarıldıkları ve yakında
görünmez olacakları izlenimine kapılmışlardı. Sayfa 64
Barış zamanının sessizleri,
savaşla birlikte dilsiz olmuşlardı.
Sayfa 92
Diğerleri gibi davranmak.
Daima diğerleri gibi. Ama aynı zamanda farklı kalmak. Sayfa 94
Tebessümlerinin ardında bir
soruyu kendine sormaktan asla vazgeçmiyordu: “Eğer babam şu anda geri dönseydi,
acaba onu tanıyabilir miydim?” Sayfa
170
Çocukluğumuzu savaşla
heba ettiler, şimdi de en güzel yıllarını çalmalarına müsaade etmeyeceksin
herhalde.
Sayfa 186
Stendhal
haklıydı: “Tanrının tek mazereti, var olmamasıdır. Sayfa 223
Tarih lafı
gevelemez, sadece ne diyeceğini bilemez.
Sayfa 241
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder