Can yayınları
Baskı 1996 – elimdeki ilk basım
192 sayfa
ÖZET:
Affad
üyesi olduğu tarikatın kurallarını çiğnediği için yargılanıyor. Yargı esnasında
öldürülme sırasının kendisinde olduğunu öğreniyor ve bunu iptal etmemeleri için
yalvarıyor. Sonunda Affad’ın dediğini kabul ediyorlar ve sırayı
değiştirmiyorlar. Affad’a ona mektup gönderdiklerini, bu mektupta ne zaman,
nerede bulunması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde anlatıldığını ve bu mektubu
bir an önce bulmasını söylüyorlar. Prens mektubun Constance’ın elinde olduğunu
öğreniyor. Constance pransin mektubu aradığı haberi ulaşıyor, Constance mektubu
kaybettiğini o zaman fark ediyor.
Constance depresyon ve Avıgnonda
yaşadıklarından dolayı çok kötü durumdadır. Aubrey Mısırda geçirdiği trajik
kazadan sonra İsviçreye götürülüyor ve tedavisine orada devam ediliyor. Ameliyatları
başarılı geçiyor. Sağlığı düzelmeye başlıyor, morali de yavaş yavaş düzeliyor,
annesinin bakıcısı Cade ona çok iyi bakıyor.
Doktor
arkadaşı Schwarz Constance’a Affad’ın oğlunu tedavi etmeyi kabul ettiği için
görüşmeye gitmesini öneriyor ve Constance de kabul ediyor. İki ay sonra çocukta
hafif değişiklikler olmaya başlıyor. Bir süre sonra çocuğun anaannesi
Constance’a kullandığı parfümün kızınınkiyle aynı olduğunu söylüyor ve
Constance bu değişikliğini nedenini tesadüfen öğrenmiş olur.
Psikiyatride
yatan cinayetten suçlu İskenderiyeli Mnemidis kendisi ile ilgilenen
hastabakıcıyı öldürüp hastaneden kaçar ve doktorlarında Constance’ı öldürüp
İskenderiyeye gitmeyi planlamaktadır. Constance’ın evine gider fakat Constance
diye Affad’ı öldürüp İskenderiye’ye döner.
Profesör
Schwarz savaş başladığı zaman Almanya’da bıraktığı eşinin bir toplama kampında
bulunduğunu ve durumunun çok kötü olduğunu haber alır. Sık sık eşini terk
ettiği için suçluluk duyan profesör eşini görmeye dayanamayacağını anlar ve intihar
eder. Bu olaydan sonra Constance, kendisine aşık olan hastası Sylvie, Affad’ın
oğlu, Aubrey, Sottcliffe, Lord Galen, Cade, yani kitaptaki bütün kahramanlar Avignona
gitmeye karar veriyorlar ve tren garında buluşuyorlar.
Arka
kapaktan: Lawrence
Durrell, İskenderiye Dörtlüsü’nde ‘aşk’ ilişkilerini konu aldığını,
araştırdığını yazıyordu. ‘Avignon Beşlisi’nde ise aşk kadar ağırlıklı ‘ölüm’
var: Ölmek ve öldürmek, bilinçli intihar, çaresizlikle kabul edilen kaçınılmaz
son olarak çeşitli kılıklarda karşımıza çıkan ölüm. Bir bilinirci ( gnostik )
ve Mısır’daki bir intihar derneğinin üyesi olan Affad’ın deyimiyle ‘korkunç
derecede çekici’, ‘insanları devindiren’ bir ‘tutku’ olan ölüm. ……………
İkinci
Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sı bağlamında Batı uygarlığını açıkça ve sert bir
biçimde eleştiriyor, hatta bu uygarlığın hastalıklarına çeşitli tanılar
koyuyor. Ama Batı’yı eleştirirken Doğu’yu bir seçenek olarak sunduğu
söylenebilir mi? Buna evet demek güç, çünkü Durrell’in Avrupa romanı olduğunu
söylediği Dörtlü gibi Beşli’nin de bir ayağı Avrupa’da, bir ayağı Mısır’da. Bu
iki dünya hep yan yana ve iç içe; birbirini iten iki kutuptan çok, değişik bir
hareketin eksenini oluşturur görünümündeler. Kadın ile erkek arasındaki en
kusursuz cinsellik ve aşkı, Durrell’in Mısırlı Affad ile İngiliz Constance’a
bağışlamış olmasının anlamı bu olsa gerek.
Tanrı olmanın nasıl bir
şey olduğunu düşündün mü hiç? Sayfa 22
Söylenceler halkın
ruhunda tam anlamıyla cisimlenemiyor, gerçekleşemiyor, halk bu besini kurbanlarla
elde etmeye çalışıyor, çünkü hayat gündelik, bayağı biçimiyle dayanılmaz bir
şey ve insanoğlu ne kadar kafasız olursa olsun bu sahtekarlığın farkında. Sayfa 30
İskambil destesindeki
joker gibiydi, uğursuz kötülükler yapmaya ne kadar hazırsa tanrılığa da o kadar
yakındı. Bunların hepsi zarın kaç geleceğine, çarkın nasıl döneceğine bağlıydı.
Ayrıca doğa şeylerin sonuçlarıyla – insanın mutluluğu ya da acısıyla – hiç
ilgilenmiyordu, bunu anlamıştı.
Sayfa 154
Yazar hakkında düşündüklerim
İnsan ilişkilerini çok
iyi işleyebilen Lawrence Durrell; günümüz yazarlarının bile kaleme almaya
çekindiği, korktuğu her türlü ilişkiyi ustaca kaleme alan bir yazar. Seri
halindeki kitaplarında aynı dönem ve aynı olayları farklı kişilerin gözünden
anlatan tarzıyla da gerçekten okunması gereken yazarlar sınıfında üst sıralarda
yer alması gereken bir yazar bence. Durrell’i okuyunca olaylara farklı
bakabilmenin nasıl bir duygu olabileceğini kavradığımı düşündüm hep.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder