9 Mayıs 2013 Perşembe

05 - SEBASTIAN YA DA GÜÇLÜ TUTKULAR - LAWRENCE DURRELL


SEBASTIAN

Can yayınları
         Baskı 1996 – elimdeki ilk basım
     192 sayfa 

ÖZET:
Affad üyesi olduğu tarikatın kurallarını çiğnediği için yargılanıyor. Yargı esnasında öldürülme sırasının kendisinde olduğunu öğreniyor ve bunu iptal etmemeleri için yalvarıyor. Sonunda Affad’ın dediğini kabul ediyorlar ve sırayı değiştirmiyorlar. Affad’a ona mektup gönderdiklerini, bu mektupta ne zaman, nerede bulunması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde anlatıldığını ve bu mektubu bir an önce bulmasını söylüyorlar. Prens mektubun Constance’ın elinde olduğunu öğreniyor. Constance pransin mektubu aradığı haberi ulaşıyor, Constance mektubu kaybettiğini o zaman fark ediyor.
 Constance depresyon ve Avıgnonda yaşadıklarından dolayı çok kötü durumdadır. Aubrey Mısırda geçirdiği trajik kazadan sonra İsviçreye götürülüyor ve tedavisine orada devam ediliyor. Ameliyatları başarılı geçiyor. Sağlığı düzelmeye başlıyor, morali de yavaş yavaş düzeliyor, annesinin bakıcısı Cade ona çok iyi bakıyor.
Doktor arkadaşı Schwarz Constance’a Affad’ın oğlunu tedavi etmeyi kabul ettiği için görüşmeye gitmesini öneriyor ve Constance de kabul ediyor. İki ay sonra çocukta hafif değişiklikler olmaya başlıyor. Bir süre sonra çocuğun anaannesi Constance’a kullandığı parfümün kızınınkiyle aynı olduğunu söylüyor ve Constance bu değişikliğini nedenini tesadüfen öğrenmiş olur.
Psikiyatride yatan cinayetten suçlu İskenderiyeli Mnemidis kendisi ile ilgilenen hastabakıcıyı öldürüp hastaneden kaçar ve doktorlarında Constance’ı öldürüp İskenderiyeye gitmeyi planlamaktadır. Constance’ın evine gider fakat Constance diye Affad’ı öldürüp İskenderiye’ye döner.
Profesör Schwarz savaş başladığı zaman Almanya’da bıraktığı eşinin bir toplama kampında bulunduğunu ve durumunun çok kötü olduğunu haber alır. Sık sık eşini terk ettiği için suçluluk duyan profesör eşini görmeye dayanamayacağını anlar ve intihar eder. Bu olaydan sonra Constance, kendisine aşık olan hastası Sylvie, Affad’ın oğlu, Aubrey, Sottcliffe, Lord Galen, Cade,  yani kitaptaki bütün kahramanlar Avignona gitmeye karar veriyorlar ve tren garında buluşuyorlar.
SEBASTIAN

Arka kapaktan: Lawrence Durrell, İskenderiye Dörtlüsü’nde ‘aşk’ ilişkilerini konu aldığını, araştırdığını yazıyordu. ‘Avignon Beşlisi’nde ise aşk kadar ağırlıklı ‘ölüm’ var: Ölmek ve öldürmek, bilinçli intihar, çaresizlikle kabul edilen kaçınılmaz son olarak çeşitli kılıklarda karşımıza çıkan ölüm. Bir bilinirci ( gnostik ) ve Mısır’daki bir intihar derneğinin üyesi olan Affad’ın deyimiyle ‘korkunç derecede çekici’, ‘insanları devindiren’ bir ‘tutku’ olan ölüm. ……………
İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sı bağlamında Batı uygarlığını açıkça ve sert bir biçimde eleştiriyor, hatta bu uygarlığın hastalıklarına çeşitli tanılar koyuyor. Ama Batı’yı eleştirirken Doğu’yu bir seçenek olarak sunduğu söylenebilir mi? Buna evet demek güç, çünkü Durrell’in Avrupa romanı olduğunu söylediği Dörtlü gibi Beşli’nin de bir ayağı Avrupa’da, bir ayağı Mısır’da. Bu iki dünya hep yan yana ve iç içe; birbirini iten iki kutuptan çok, değişik bir hareketin eksenini oluşturur görünümündeler. Kadın ile erkek arasındaki en kusursuz cinsellik ve aşkı, Durrell’in Mısırlı Affad ile İngiliz Constance’a bağışlamış olmasının anlamı bu olsa gerek.


 Kitaptan Alıntılar:
Tanrı olmanın nasıl bir şey olduğunu düşündün mü hiç?      Sayfa 22
  
Söylenceler halkın ruhunda tam anlamıyla cisimlenemiyor, gerçekleşemiyor, halk bu besini kurbanlarla elde etmeye çalışıyor, çünkü hayat gündelik, bayağı biçimiyle dayanılmaz bir şey ve insanoğlu ne kadar kafasız olursa olsun bu sahtekarlığın farkında.      Sayfa 30

  İskambil destesindeki joker gibiydi, uğursuz kötülükler yapmaya ne kadar hazırsa tanrılığa da o kadar yakındı. Bunların hepsi zarın kaç geleceğine, çarkın nasıl döneceğine bağlıydı. Ayrıca doğa şeylerin sonuçlarıyla – insanın mutluluğu ya da acısıyla – hiç ilgilenmiyordu, bunu anlamıştı.       Sayfa 154


Yazar hakkında düşündüklerim
İnsan ilişkilerini çok iyi işleyebilen Lawrence Durrell; günümüz yazarlarının bile kaleme almaya çekindiği, korktuğu her türlü ilişkiyi ustaca kaleme alan bir yazar. Seri halindeki kitaplarında aynı dönem ve aynı olayları farklı kişilerin gözünden anlatan tarzıyla da gerçekten okunması gereken yazarlar sınıfında üst sıralarda yer alması gereken bir yazar bence. Durrell’i okuyunca olaylara farklı bakabilmenin nasıl bir duygu olabileceğini kavradığımı düşündüm hep.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder