ÖZGÜN ADI: A la recherce du temps perdu I - Du coté de chez Swann
430 Sayfa
BASKI: Ocak 2013
11. Baskı
YAYINEVİ: Yapı Kredi Yayınları
Bu kitap; yazarın "Kayıp Zamanın İzinde" adlı 7 kitaplık serisinin ilk kitabı.
Bunlar, zeki bir erkeğin sadece üzüntüsüne değecek kadınlar yüzünden bedbaht olması gerektiğini düşünürler, ki bu da, insanların kolera basili kadar minik bir varlık yüzünden kolera hastalığını çekmeye nasıl tenezzül edebildiklerine şaşırmaya benzer. Sayfa 345
430 Sayfa
BASKI: Ocak 2013
11. Baskı
YAYINEVİ: Yapı Kredi Yayınları
Bu kitap; yazarın "Kayıp Zamanın İzinde" adlı 7 kitaplık serisinin ilk kitabı.
Tasvirlere bayağı yer
vermiş. Tasvirleri daha çok klasikleşmiş Rus yazarların tasvirleri gibi
ayrıntılı ve uzun. Yazar unuttuğunu sandığı birçok anıyı birden bire
hatırlıyor. Aslında birden bire değil bir şeyler sebep oluyor. Bu bazen bir
koku, bazen bir yiyecek olabiliyor. En
çok da Paris’ten Combray’gittikleri dönemlere aittir anlattığı hatıralar. Çocukluğunu
anlatırken öyle tasvirler kullanmış ki sık sık acaba bunları çocuk mu anlatıyor
yoksa büyüdükten sonra aklında kalanları mı böyle yorumlamış dedim.
Kitap üç bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde yazar çocukluğunu, annesine olan bağımlılık derecesine varan
bağlılığını, ailesinin yapısını ve Swann’larla olan ilişkilerini anlatıyor.
Ailenin M. Swann kendisinden daha aşağıdaki bir kast üyesi ile evlendiği için
takındığı küçümseyen tutum ve davranışlarına da yer veriyor.
İkinci bölümde Swann’ın eşi
ile tanışması ve ona olan aşkı anlatılıyor.
Üçüncü bölümde de yazarın
Swann’ın kızına olan aşkını anlatıyor.
Yazarın aşkı ile Swann’ın
aşkı arasında bazı paralellikler gözlenebiliyor.
Şimdi aşağıdaki alıntıları okurken işi ne kadar abarttığımı da farkettim. Alıntı dediğin bir iki kısa cümle olur paragraf olmaz :) Ama ne yapayım üç cümlesi bukadarsa suç benim mi şimdi. Bu kitapta ne kadar alıntı yapmışım. İki ayda anca bitirebildiğim kitap demek ki beni hem sıkmış hem de ilgimi çeken çok şeyler içeriyormuş. Kitabı; 1Q84 adlı kitapta anlatan Tamarru haksız değilmiş. Bir bölümde cezaevine girmediğini bu yüzden de okumadığını, kitabı boş zamanı çok olanların okuyabileceği bir kitap olarak yorumlamıştı. şimdi ne demek istediğini anlıyorum
Sosyal kişiliğimiz
başkalarının düşüncesinin yarattığı bir şeydir. “Tanıdığımız birini görmek”
diye adlandırdığımız basit eylem bile, kısmen zihinsel bir eylemdir. Baktığımız
insanın dış görünüşünü ona ilişkin bütün kavramlarımızla doldururuz ve
gözümüzde canlandırdığımız bütün içinde, hiç şüphesiz bu kavramlar daha fazla
yer tutar. Sayfa 25
Gerçek bir insan, kendisiyle
ne kadar yakın bir ilişki kursak da, büyük ölçüde duyularımız tarafından
algılanır, yani saydam değildir, duyularımıza taşıyamayacağı bir yük
bindirir.
Sayfa 88
Çeşitli konulardaki fikrini
ciddiyetle belirtmeyi, tırnak içine almak zorunda kalmadan yargılarını ifade
etmeyi, bir yandan gülünç olduklarını ileri sürdüğü meşguliyetlere öte yandan
kılı kırk yara bir nezaketle kendini hasretmekten vazgeçmeyi hangi hayata
saklıyordu? Sayfa 101
Genel fikirler müzemizde
“büyük yetenek” diye adlandırılan tipi yeni bir yazarın kendine has çehresinde
tanımamız çok uzun sürer. Tam da bu nedenle, bu çehre yeni olduğu için, yetenek
dediğimiz şeye tam anlamıyla benzetemeyiz onu. Özgünlük, büyü, incelik, güç
gibi adlar vermeyi tercih ederiz; sonra bir gün, zaten yetenek denen şeyin
bütün bunlar olduğunu fark ederiz.
Sayfa 102
Hatırladığım kadarıyla akdikenleri
sevmeye Meryem Ana ayinlerinde başladım. Bütün kutsallığına rağmen içine girme
hakkına sahip olduğumuz kilisenin her yerinde, atların üzerinde bile akdikenler
olurdu; kutlamalarına katıldıkları mucizelerle ayrılmaz bir bütün teşkil eder,
bayram hazırlığı içinde yatay olarak birbirine tutturulmuş dallarını
şamdanların, kutsal kâselerin arasından uzatırlardı; yapraklarının üzerinde,
göz kamaştırıcı beyazlıktaki tomurcuklar, bir gelinliğin kuyruğuna serpilmiş
çiçekler gibi, sayısız minik buket oluştururdu. Ancak kaçamak bakışlar atmaya
cesaret edebildiğim bu görkemli süslemelerin canlı olduğunu ve bizzat doğanın,
yaprakların arasına yollar açarak, süslemeyi noktalamak üzere bu beyaz
tomurcukları ekleyerek bu dekoru hem halk eğlencesi, hem dini tören
niteliğindeki kutlamalara layık kıldığını hissedersim. Dalların üst kısmında
tek tük taçlar aldırışsız bir zarafetle açılır kendilerini bir sis gibi
çepeçevre sarmalayan, şeytan örümceği kadar ince erkekorganlar son bir buğulu
süs misali, öyle kayıtsızca taşırlardı ki, bu çiçek açma hareketini izlemeye,
kafamda canlandırmaya çalıştığımda, dalgın, çevik, beyazlar içinde bir genç
kızın başını cilveli bakışlarla, kısılmış gözlerle, hoppaca, hızla hareket
ettirmesi olarak düşünürdüm. Sayfa
115
Somut gerçekler,
inançlarımızın yaşadığı âleme nüfuz edemez, bu inançları doğurmadıkları gibi,
öldüremezler de; onları sürekli olarak yalanlasalar da, zayıflatamazlar; ardı
arkası kesilmeyen bir felaketler veya hastalıklar silsilesi, bir aileyi
Tanrı’nın iyiliği ya da aile doktorunun yeteneği konusunda şüpheye
düşüremez. Sayfa 149
Çünkü sevgililere daha inandığımız anda onlardan şüpheleniriz ve sevgililerin kalbine, benim annemin kalbine bir tek öpücükle, bir art düşüncenin sakınımı olmaksızın, bana yönelmeyen bir niyetin izini taşımadan, sahip olduğum şekilde sahip olamayız. Sayfa 185
Dünya kurulduğundan beri insanların göze aldığı zihinsel çabaların ve bol keseden savurdukları kibirli yalanların dörtte üçü, kendilerinden daha aşağı seviyede bulunan kişiler uğruna harcanmıştır. Sayfa 195
Çünkü tutku tıpkı içimizdeki geçici ve farklı bir kişilik gibi diğer kişiliğin yerini alır ve onun daha önce kendini ifade etmekte kullandığı değişmez işaretleri yürürlükten kaldırıverir. Sayfa 238
İki sevgiliden birinin aşırı derecedeki sevgisini göstermesi, diğerini yeterince sevmekten temelli bağışık tutar. Sayfa 278
Ama Swann kendine dert icat etmeyi bilmiyordu. Üzüntüleri kendisine dışarıdan gelmiş olan bir acının hatırasından, devamından ibaretti. Sayfa 286
Bilmek her zaman engelleyebilme imkânı sağlamaz; ama hiç değilse bildiğimiz şeyleri, avucumuzun içinde tutmasak da zihnimizde kullanıma hazır bulundururuz ve bu da bize üzerlerinde hâkimiyet kurduğumuzyanılgısını yaşatır. Sayfa 317
Dünya kurulduğundan beri insanların göze aldığı zihinsel çabaların ve bol keseden savurdukları kibirli yalanların dörtte üçü, kendilerinden daha aşağı seviyede bulunan kişiler uğruna harcanmıştır. Sayfa 195
Çünkü tutku tıpkı içimizdeki geçici ve farklı bir kişilik gibi diğer kişiliğin yerini alır ve onun daha önce kendini ifade etmekte kullandığı değişmez işaretleri yürürlükten kaldırıverir. Sayfa 238
İki sevgiliden birinin aşırı derecedeki sevgisini göstermesi, diğerini yeterince sevmekten temelli bağışık tutar. Sayfa 278
Ama Swann kendine dert icat etmeyi bilmiyordu. Üzüntüleri kendisine dışarıdan gelmiş olan bir acının hatırasından, devamından ibaretti. Sayfa 286
Bilmek her zaman engelleyebilme imkânı sağlamaz; ama hiç değilse bildiğimiz şeyleri, avucumuzun içinde tutmasak da zihnimizde kullanıma hazır bulundururuz ve bu da bize üzerlerinde hâkimiyet kurduğumuzyanılgısını yaşatır. Sayfa 317
Bunlar, zeki bir erkeğin sadece üzüntüsüne değecek kadınlar yüzünden bedbaht olması gerektiğini düşünürler, ki bu da, insanların kolera basili kadar minik bir varlık yüzünden kolera hastalığını çekmeye nasıl tenezzül edebildiklerine şaşırmaya benzer. Sayfa 345
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder