ÖZGÜN ADI: Yukiguni
284 Sayfa
BASKI: Kasım 1968
1. Baskı
YAYINEVİ: Altın Kitaplar Yayınevi
Pinuccia'nın düzenlemiş olduğu Kış Okuma Şenliği kapsamında işyerimin kütüphanesinde adında kışla ilgili bir kelime var diye almıştım. Ne yazar ne de kitap hakkında hiç bir bilgim yoktu. Eskş basım kitapları seviyorum çünkü kitaba başlamadan okuru yakalayıp "gel bakalım önce yazar, kitap ve yazıldığı dönemle ilgili kısa bir özetimizi oku neyle karşı karşıyasın iyice idrak et sonra kitaba başla, kaçmıyor ya" demesi çok hoşuma gidiyor. Kitabı okumaya başlayınca yazarın nobelli olduğunu öğrendim ( o kadar da nobelli yazarlar listesini kontrol etmiştim dikkatimden kaçmış ), bu kadar dedikodu yeterli sanırım kitaba geçelim.
Kitabımız iki farklı yazarın birer kitabından oluşuyormuş. Oluşuyormuş dedim çünkü "Karlar Ülkesi"ni okurken birden bitti ve bana sürpriz yaptı:) Kitaplardan biri "karlar ülkesi" diğeri de "anahtar". Kitapta 9-22 sayfalar arasını dönemin Japon edebiyatı, Japonya'nın sosyal ve politik hayatı ve yazarların KAWABATA ve TANİZAKİ hayatlarını anlatan kısa bir girişle başlıyor.
Karlar ülkesi ( 23-159 sayfaları arasında ) adlı kitap bir edebiyat eleştirmeni ile bir geyşanın ilişkisini anlatıyor. Daha çok geyşanın yaşamını ve erkeğin düşüncelerini işlemiş. Şimamura'nın ikinci kez kaplıca köyüne giderken yaptığı tren yolculuğuyla başlıyor. Geyşa ile aralarında aşktan farklı bir ilişki gelişiyor. Komako müziğe hevesli ve gördüğü her yazıyı okuyan bir geyşa. Komako, Şimamura'nın hem edebiyattan hem de müzikten anladığını öğrenince sürekli onunla konuşup ilgilenen birisi olup çıkıyor. Bu durumu itirazsız kabul eden Şimamura bu ilişkiden zevk almaya hatta oradan ayrılınca Komako'yu özlemeye başlıyor ve bir kaç kere yanına gidiyor.
Karlar ülkesinde uzun uzun tasvirler yok ve birçok yerde cümlelri öyle güzel kurmuş ki hem anlatımın sadeliğinden birşey kaybetmemiş hem de dikkat çekici bir hava katmış.
Şimamura gerçekten hüzünlü bir sahnenin insana verebileceği acıyı duymuyordu.daha çok bir düş görüntüsüyle karşı karşıyaydı. Sayfa 27
Şimamura'nın içine çökmüş olan ıssız boşluğun üzerine Komako sıcacık bir ışık gibi serpildi. Sayfa 68
Yoko'nun sesi imbikten geçmiş sevdanın, uzaklardan dönüp gelen bir yankısıydı sanki.
Sayfa 111
Bu kitap da öğretmen olan kocanın eşiyle yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Eşinden on yaş büyük ve eşinin kendisini sevmediğini hatta nefret ettiğini biliyor. Adam yılbaşı günü tuttuğu günlüklerin içeriğini değiştirerek özel hayatını anlatmaya karar verdiğini açıklıyor ve kitap da bu noktadan sonra başlıyor. Yıllardır günlük tutan adam günlüğüne asla özel hayatını yazmıyor. Eşi de evde canı sıkıldıkça bu günlükleri okuyor ve adam bu durumdan haberdar.
284 Sayfa
BASKI: Kasım 1968
1. Baskı
YAYINEVİ: Altın Kitaplar Yayınevi
Pinuccia'nın düzenlemiş olduğu Kış Okuma Şenliği kapsamında işyerimin kütüphanesinde adında kışla ilgili bir kelime var diye almıştım. Ne yazar ne de kitap hakkında hiç bir bilgim yoktu. Eskş basım kitapları seviyorum çünkü kitaba başlamadan okuru yakalayıp "gel bakalım önce yazar, kitap ve yazıldığı dönemle ilgili kısa bir özetimizi oku neyle karşı karşıyasın iyice idrak et sonra kitaba başla, kaçmıyor ya" demesi çok hoşuma gidiyor. Kitabı okumaya başlayınca yazarın nobelli olduğunu öğrendim ( o kadar da nobelli yazarlar listesini kontrol etmiştim dikkatimden kaçmış ), bu kadar dedikodu yeterli sanırım kitaba geçelim.
Kitabımız iki farklı yazarın birer kitabından oluşuyormuş. Oluşuyormuş dedim çünkü "Karlar Ülkesi"ni okurken birden bitti ve bana sürpriz yaptı:) Kitaplardan biri "karlar ülkesi" diğeri de "anahtar". Kitapta 9-22 sayfalar arasını dönemin Japon edebiyatı, Japonya'nın sosyal ve politik hayatı ve yazarların KAWABATA ve TANİZAKİ hayatlarını anlatan kısa bir girişle başlıyor.
Karlar ülkesi ( 23-159 sayfaları arasında ) adlı kitap bir edebiyat eleştirmeni ile bir geyşanın ilişkisini anlatıyor. Daha çok geyşanın yaşamını ve erkeğin düşüncelerini işlemiş. Şimamura'nın ikinci kez kaplıca köyüne giderken yaptığı tren yolculuğuyla başlıyor. Geyşa ile aralarında aşktan farklı bir ilişki gelişiyor. Komako müziğe hevesli ve gördüğü her yazıyı okuyan bir geyşa. Komako, Şimamura'nın hem edebiyattan hem de müzikten anladığını öğrenince sürekli onunla konuşup ilgilenen birisi olup çıkıyor. Bu durumu itirazsız kabul eden Şimamura bu ilişkiden zevk almaya hatta oradan ayrılınca Komako'yu özlemeye başlıyor ve bir kaç kere yanına gidiyor.
Karlar ülkesinde uzun uzun tasvirler yok ve birçok yerde cümlelri öyle güzel kurmuş ki hem anlatımın sadeliğinden birşey kaybetmemiş hem de dikkat çekici bir hava katmış.
Hafif ışık kızın gözünden dışarı vurunca gözle ışık içiçe geçti ve göz, akşam dağlarının denizinde bir yakamoz olup çıktı; güzelliği tüyler ürperten...Anlatım tarzı güzel ve sade bir kitaptı. Alıntıdaki gibi ifadelerini incelikle süslemeyi başarabilmişti.
Şimamura gerçekten hüzünlü bir sahnenin insana verebileceği acıyı duymuyordu.daha çok bir düş görüntüsüyle karşı karşıyaydı. Sayfa 27
Şimamura'nın içine çökmüş olan ıssız boşluğun üzerine Komako sıcacık bir ışık gibi serpildi. Sayfa 68
Yoko'nun sesi imbikten geçmiş sevdanın, uzaklardan dönüp gelen bir yankısıydı sanki.
Sayfa 111
Bu kitap da öğretmen olan kocanın eşiyle yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Eşinden on yaş büyük ve eşinin kendisini sevmediğini hatta nefret ettiğini biliyor. Adam yılbaşı günü tuttuğu günlüklerin içeriğini değiştirerek özel hayatını anlatmaya karar verdiğini açıklıyor ve kitap da bu noktadan sonra başlıyor. Yıllardır günlük tutan adam günlüğüne asla özel hayatını yazmıyor. Eşi de evde canı sıkıldıkça bu günlükleri okuyor ve adam bu durumdan haberdar.
Eşinin günlüğünün içeriğini değiştireceğini öğrenen kadın kendisiyle dertleşmek amacıyla günlük tutmaya başlıyor ve eşiyle aralarında sessiz bir oyun başlıyor. Ara sıra ikisi de birbirinin günlüklerini okuyor fakat okumamış gibi davranarak hayatlarına devam ediyorlar. Adamın değişik zevkler arayışına girmesiyle hayatlarının akışı değişiyor ve deyim yerindeyse Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor. Kadının eşinden daha kurnaz ve oyuncu olduğu kesin. Durumu kızları da bir şekilde öğreniyor ve asıl oyun ondan sonra başlıyor. Adamın ölmesiyle kadın günlüklerini karşılaştırıyor ve eşi ile olan ilişkilerini irdeliyor.
Fena değildi, hele yazıldığı yılları düşünürsek güzel bir kitaptı. Aile danışmanlığı o dönemde gelişmiş bir meslek olsaydı kesinlikle ilginç bir vak'a olacağı kesindi. Kitap eşlerin iletişim kopukluğunun her an herhangi bir uç noktaya nasıl kayabileceğini ve karışık bir olgular yumağına dönüşebileceğinin anlatımı konusunda güzel bir örnek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder