ÖZGÜN ADI: The Inheritance of Loss
438 Sayfa
BASKI: Eylül 2010
1. Baskı
YAYIN EVİ: Can Yayınları
ÇEVİREN: Suat ERTÜZÜN
Kitabı uzun süre önce D&R indirim günlerinde almıştım. Neredeyse bir yıl olmuş kitabı alalı. Bahar şenliği sayesinde okumuş oldum. Bir iki şenliğe daha katılsam beklemedeki kitaplar stoğumu bayağı eriteceğim sanırım. Mayıs ayındaki kitap fuarına daha rahat alışveriş yaparak katılabilme olanağı bulacağım :))))
Kitap okuma şenliğinin hiç okumadığı bir kadın yazarın kitabını okuma kategorisini de bu sayede tamamlamış oldum. Kıran DESAI hep erkek olarak düşündüğüm için listemi oluştururken bu kategoriyi eksik bırakmıştım. Nedenini bilmiyorum ama Hintli olmasının etkisi büyük bence.
Gelelim kitaba: kitapta emekli bir yargıcın ailesi ve aşçısının yaşamı anlatılıyor. Olayların geçtiği dönem ülkenin iç karışıklıklarının yoğun olduğu, fakirlerin açlık sınırına geldiği ve her türlü düzensizliğin git gide tırmandığı bir dönem seçilmiş. Bir yandan fakirlikten kurtulmak için yurt dışına giden insanlar, diğer yandan hiç bir zaman kabul edilmeseler de kendilerini Hintli olarak değilde İngiliz olarak gören bir grup zengin.
Hintliler o kadar pasaklı ki okurken eyvah dedim sık sık. Bir toplum bu kadar kirli olmayı nasıl başarıyor merak ettim. Her toplumun kirlisi pasaklısı olur ama toplumda temiz olmak için zengin olmak ve elit olmak gibi özelliklerin arandığını okuyunca sömürgeciliğin insanları ne hale getirdiğini düşünüp uygar dediğimiz İngilizlerin aslında ne kadar kirli olduğunu da görebiliyorsunuz kitapta. Beden kirliliğini düzeltebilir insan ama ruh kirliliğini temizlemek zordur.
Yazar çok güzel, akıcı tasvirler yapmış. Çok tasvir bulunuyor fakat sıkılmadan bunları okuyabiliyorsunuz.
Katı kast sistemini, Hindistan'daki farklı ırklardan oluşan karışık toplumsal yapısını ve bunun yarattığı kutuplaşmayı anlatıyor. Kadının insan olarak hiç bir değerinin olmadığı bir toplum yapısı var. Zaten baştan sona sömürgeciliğin toplumlarda yarattığı kültürel yozlaşma ve git gide büyüyen bir nefret işlenmiş.
Eşi Hint geleneklerini terketmediği için onu boşayan ve kızını da bu nedenle red eden yargıç yıllar sonra kızı ve damadı öldüğü için ortada kalan torununu yanına almak zorunda kalıyor. Aşçı da daha iyi bir hayatı olsun diye borç alarak oğlunu Amerika'ya yolluyor.
Meydana gelen olaylarda herkes içinde bulundukları durumu ve çevreleri ile olan ilişkilerini daha iyi tahlil etmeye başlıyor. Daha önce farketmedikleri bir çok şeyi görmeye başlıyorlar. Bir çok hayatın mutluluğu tadamadan sona erdiğini
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder