Daha önce yazarın "Hürriyet Yolu" adlı kitabını okumuştum. Şimdi sorarsanız ne anlatıyordu nasıl anlatıyordu diye kesinlikle bir cevabım olmaz. Çünkü kitabı 17-18 yıl önce okumuştum ve hatırladığım tek şey anlatımının güzel olduğudur.
Hal böyleyken bu hatırladıklarıma dayanarak kitabı aldım. İyi ki almışım gerçekten güzeldi.
Konusu savaşa giden onbeş yaşındaki bir çocuğun gözünde savaş ve savaşın insanlar üzerindeki etkilerini anlatıyor.
Çok güzel bir dille durumu anlatmış. Okurken insan hiç zorlanmadan hayalinde canlandırabiliyor anlatılanları.
Köye saldıran İngiliz ordularını da kıyıdan köşeden anlatıyor.
Aslında bir yerde kahramanımız Adam'ın babası kısaca İngiliz askerleri hakkında konuşurken: "Şu sözde askerleri nereden topladıklarını biliyoruz. Londra'nın pis sokak süprüntülerini faraşlara doldurdular, hapishanelerini boşalttılar,darağacına gönderecekleri adamların cezalarını sonraya bırakıp üstümüze saldılar." ( S.55 ) diyor ve neyle savaştıklarını aslında bildiklerini, tek eksiklerinin karşılarındaki insanlarınki kadar kötü bir niyet ve organize bir savaşçı topluluğu olduğunu anlatıyor.
Sürekli babası tarafından hor görülen Adam hayatında tek bir kere babasının sevgisini gösterdiğine şahit oluyor o da savaşa katılmak için adını yazdırdığı gece.
Adam'ın babası okuyan ve okuduklarını tahlil edebilen, bilgi birikimi olarak gerçekten donanımlı birisi olarak karşımıza çıkmakta. Ancak özellikle büyük oğlu ile olan ilişkilerinde çok kötü bir performans sergiliyor.
Sabah savaş meydanında Adam ilk olarak babasının öldürüldüğünü görüyor, sonra savaşmaya başlıyor.
Savaşan güçleri anlatmak için önsözde bir yerde: "Bir yanda teknolojinin bütün olanaklarının seferber edilmesiyle oluşturulan muhteşem(!) emperyalist orduları, öte yanda ilkel araçlarla donanmış halk orduları... Ama birincisi ne için vuruştuğunu bilmediği için sürekli bir korku ve tedirginlik içerisinde, ikincisi ne için dövüştüğünü ve neyin uğruna ölmek üzere olduğunu bilmenin coşkusu içinde..." (S.7)
Sonunda bu paragrafta yazılanları doğrulamak zorunda kalıyor insan.
Boşa harcanan adımlar,boşa giden düşünceler gibidir, onlar kadar boş ve cahilcedir. S.11
Ama hayat öyle bir şey ki, öyle kendine özgü bir şey var ki hayatta,gücünü kabul ettiriyor, işte bu, öğrenilmesi çok önemli bir şey. S.91
Bize büyük kinleri var, bize taşralı diyorlar, kaba diyorlar bizim için. Ama on tanesinden bir tanesi bile okuma yazma bilmez bunların. S.94
Ama, çektiği acının ve korkunun kirli yanaklarına yuvarladığı gözyaşlarını önlemek için yürekli olmak yetmiyordu. S.119
Sonra uykuya dalarken bir çocukluğa, bir dünyaya, bitmiş ve dönmemek üzere gitmiş olan güvenli ve güneşli, sımsıcak bir geçmişe veda ettim. S.151
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder